29 Ağustos 2016 Pazartesi

Hello Mello

Efenim kocaman bir yaz tatili bitmek üzere...Nasıl geçti  yaz azıcık yaz çiz dedi bir arkadaşım,vallahi 1945 sonrası sanat akımları gibiydi. Adeta modern sanatı yaşadım.

Kübizm olsun,dadaizm olsun,sürrealizm olsun,pop-art olsun,happening  ve kavramsal sanat tadında bir yazdı. Her şeyden bir parça vardı .

Aslında hayat sanat gibi, tadımlık olarak veriyor her şeyi .

Neresinden tuttuğun,hangi pencereden bakmayı ve neyi görmek istediğinle alakalı.

Geçen sene bu bloğu açmama sebep olan o bitmeyeceğine inandığım acı bitti,ufak bir sızı kaldı sadece. Kendimimi kandırıyorum diye bayağı yokladım ama yok yani,gerçekten bitmiş.

Kolay mıydı? Asla!

Acıttı mı? Çooookkkkk...

Teğet geçmedi,tam merkezden geçti,ama geçti...

Hayata bambaşka bakmamı sağladı bu durum. Kendimi tanıdım,hayatla yüz yüze geldim,insanları tanıdım,zaman kavramının anlamını öğrendim. Bana kattığı çok şey oldu.

Hani sanat akımı deyince rönesans gelir ilk akla,ya da realizm ya da romantizm. Ama anladım ki bambaşka çok daha değişken ve kendimizi bulacağımız kalıplar arasına sığmayan ve sınırlandırılmayan başka akımlar da varmış.

Bırakalım artık evli anne,boşanmış anne, yalnız anne,kavramlarını. Kendime de diyorum bunu,annesin ya sen anne,medeni durumun anneliğinin başına gelebilecek bir ek değil.

Sen anneysen çocuğunla ailesin, reklamlardaki anne,baba,çocuk kalıbına girmek zorunda değilsin. Başka bir akımsın sen,bırak kendini onlarla kıyaslamayı.

Onlar romantizmse sen kübizmsin,her şey olması gerektiği gibi değildir senin hayatında. Daha yaratıcısınndır,daha cesursundur,daha farklı bir bakış açısıyla bakarsın hayata.

Yenilik lazım,değişim lazım.

Acıysa çek,iliklerine kadar hisset acıyı,ağlamaktan gözlerin kanasın. Acısın,ağla ağla bitsin. Gözyaşlarını sil,yüzünü yıka ve güneşe dön yüzünü.

"Bitmeyen bir şey sonsuza kadar uzar" diye yazmıştı çok sevdiğim bir yazar. İşte o acı bitsin ki uzamasın,yeniden doğabilmek acıları unutabilmek için tüketmek bitirmek gerekiyor.

Bırakın acı aksın,gitsin,içinizdeki rengarenk boyaları karıştırın. Her şey göründüğü gibi olmak zorunda değil,kendi sanatınızı kendi renginizi kendiniz yaratın...

Modern sanat da gerçekten çok güzel :)











29 Haziran 2016 Çarşamba

Su Gibi...

Yazmayalı bayağı bir zaman olmuş. Hayat akıp gidiyor,zaman geçiyor, olmaz denenler oluyor, beklentiler değişiyor, güneş doğuyor, yıldızlar parlıyor...

Bitirmenin, veda etmenin, yoluna devam etmenin hazzını yaşıyorum bu ara. Hayat da bana bambaşka bir şekilde göz kırpıyor.

Ne yaşarsanız yaşayın,inanın geçiyormuş. Çoooook uzaklarda kalıyormuş o hisler, yerini yepyeni duygular alıyormuş. Şimdi sol kolunuzu uzatın sağ kolunuzla omzunuza pış pış yapın ve kendinize deyin ki " Aferin" .

Önce kendini sevmekle başlıyormuş her şey,kendimizi sevelim ki sevmenin ne demek olduğunu bilen çocuklar yetiştirebilelim. Sevmeyi bilsinler ki bizim yaşadıklarımızı başkasına yaşatmasınlar.

Sadece sevin...Sevginin açamayacağı kapı yok.

Ve hayatla savaşmayın,hayatın akışına inanın. O acı çekerken aradığımız ilahi adalet var ya,gelecek. Ne zaman bilmiyorum, ben de bekliyorum. Ama onu bekleyerek ömür geçmez,evrene bırakın o elbet gerekeni yapacaktır.

Ben yüzümü güneşe dönmeye çalışıyorum, kolay mı? Değil. Ama bu bir seçim...

Ben iyiyi seçiyorum,savaş baltalarımı indirmek istiyorum...

Başka birinin acısını,mutsuzluğunu,huzursuzluğunu isteyerek hayat geçmez. Ona hayat denmez.

Su gibi olmak lazım, akışkan, sonsuz, özgür...



4 Haziran 2016 Cumartesi

Bu Hayat Bizim

Eski evimde yaşarken karşımızda çok sevdiğim bir komşumuz vardı.10 senedir oğlu ile yalnız yaşıyordu .15 yaşında yakışıklı mı yakışıklı,eğitimli,kültürlü,saygılı,sevgili muhteşem bir oğul yetiştirmişti. 50 yaşında olmasına rağmen 35 den fazla göstermiyordu.

Boşanma kararını verildikten sonra bir akşam onunla konuşmaya gittim,dediği şeyler hala kulaklarımda.

"Boşanalım" kelimesini kim söylemiş olursa olsun,buna kadın karar verirmiş dedi. Hem de 1,5 sene önce. O zaman düşünmüştüm evet belki bizde de durum böyleydi.

Ben anlattım,o sessizce dinledi. Bazen güldüm,bazen ağladım ama bir anne bir kadın olarak ondan bana yol göstermesini istedim.

Bana muhteşem bir bitki çayı yaptı ve anlatmaya başladı.

Evlilik zor,hele bu devirde. Ben boşanalı 10 sene oldu,inan her geçen sene bir öncekinden daha kolay ve sorunsuz geçti. Senin sadece medeni halin değişiyor,hala aynısın hala annesin. Ben boşandıktan sonra var oldum,kendimi buldum. İşlerim düzeldi,hayatıma istediğim gibi yön verebildim. Kolay mıydı,zordu ama her anına değdi. 

Sana öğüt değil ama verebileceğim iki tavsiye var, dedi.

Birincisi, asla oğlunla eski eşin arasında köprü olmaya çalışma,bırak babası ne kadar babalık yapacağına kendi karar versin. Bu senin görevin değil,dedi.Sen sadece annesin, hem anne hem baba olmak zorunda değilsin,onun bir babası var. Ne yaşarsan yaşa asla babasıyla ilgili onun yanında  saygısızca davranma,ne ona ne başkasına karşı. Unutma sen o adamı sevdin,sen o adamdan çocuk yaptın. Öküz öldü ortaklık bozuldu mu,kimse sütten çıkmış ak kaşık değildir,önce sakin ol savaş baltalarını indir.

İkincisi vaktinin ve naktinin yarısını kendine yarısını çocuğuna harca, dedi. Yeni hayatını bu düzene göre kur. Bir süre sonra oğlun büyüyecek ve kendine ait bir hayatı olacak. Ama ben sana şunu yaptım,yemedim yedirdim,giymedim giydirdim,ömrümü sana harcadım dememek için kendine de bir hayat kurman lazım. O boşanmış ağlak kadın moduna pek girmemeye çalış .Yoksa üstünden yıllar geçse de hala boşandım da ,bana şunu da yaptı da bunu da yaptı da der,bununla beslenmeye çalışırsın .Biten evlilik,sen değilsin,hayatın değil.

Hayat güzel ve yaşanmaya dair,bu senin hayatında ikinci bir şans. Ben boşanmama öyle baktım ve kendimi hayatımı ona göre şekillendirdim,dedi.

Şimdi düşünüyorum da,ne kadar teşekkür etsem az...

Dediği her şeyin altına imzamı atarım.

Aynen ve şiddetlice katılıyorum...

Unutmayalım ki, ne olursa olsun bu hayat hala bizim.



30 Mayıs 2016 Pazartesi

Medusa


Medusa, Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı,keskin dişli,çirkin dişi canavar.

Medusa,böyle doğmamıştır. Bir ölümlü olarak dünyaya gelen güzeller güzeli Medusa, kendisine aşık olan Posedion tarafından Athena  tapınağına kaçırılmıştır. Bunun üzerine Athena kıskançlık krizine girmiş ve güzeller güzeli Medusa'yı saçları yılan,sivri dişli, gözlerine bakanı taşa çeviren bir canavar haline getirmiştir.

Medusa da bu yaşadığı haksızlıktan dolayı, içinde kalan iyiliği tamamen unutmuş ve  ruhen de bir canavara dönüşmüştür.

Medusa isteyerek dönüşmemiştir, dönüştürülmüştür.

Hepimiz iyi kötü şeyler yaşıyor ve bazen isteyerek bazen de istemeden dönüşüyoruz. Şekil değiştiriyoruz,dönüştürülüyoruz.

Ama...

Neye dönüştüğümüz çok önemli. Haksızlığa uğradım derken haksızlık yapmak, özgürlük beklerken kısıtlanmak,suçu hep başkalarında aramak da bir bakıma Medusa'ya benzemeyi andırıyor.

Kimimiz maddi ya da manevi ağzımızda altın kaşıkla doğduk, kimimiz doğmadık. İyi ya da kötü birini sevdik,evlendik. Hatta o kadar sevdik ki çocuk sahibi olduk. Evliliklerimiz bazı sebeplerden dolayı bitti. Ama biten evlilik,hayat değil. Kimimizde artı bonus var,evlat var. Biz hala o eski biziz,birinin dostu,birinin komşusu,birinin kızı,birinin kardeşi,birinin eski aşkı.

Biz hala biziz, sadece anne değiliz. Ya da sadece evli,boşanmış,bekar,yalnız kadın değiliz kadınız.

Biz bir bütünüz bunlarsa sadece parçalarımızdan bir kaçı.


16 Mayıs 2016 Pazartesi

Picasso


Orijinal adı "Girl Before a Mirror" olan Picasso'nun bu tablosu kübizmi en iyi ifade eden eserlerden biridir.

Resmin kahramanının Picasso'nun 30'lu yıllardaki sevgilisi Marie-Therese Walter olduğu düşünülmektedir. Picasso genç kadının ayna karşısında zamanla oluşacak fiziksel ve ruhsal dönüşümünü resmetmiştir.

Bu sanat akımlarından kübizme örnektir.  Picasso'nun "Hayal edebileceğiniz her şey gerçek" sözü de bu akımı özetler niteliktedir.

Ben en çok kübizmi severim.

Kübizm hayatın ve sanatın olması gerektiğinin dışında da olabileceğini söyler.

Aslında öyle olmalı,farklılıkları ayrıştırmak yerine kaynaştırmalı.

Toplum için de geçerli olmalı bu,evli ya da boşanmış anne annedir,kadınsa kadın. O kadını tanımlamaz sadece medeni halinin teferruatıdır. Evliysen de bekarsan da kuş kondurmazlar ne sana,ne bana ne de çocuklarımıza.

Farklılıklarla çeşitlendirip, normal denilen kalıbın dışına çıkabilsek çok daha farklı bakabileceğiz hayata olaylara hatta kişilere.



11 Mayıs 2016 Çarşamba

Kara Murat Benim!!


Evet,bugün bahsetmek istediğim durum benim tabirimle "kara murat sendromu".

Hayat  denen şey çok sürprizli olduğu için her an bize "nanik" yapmaya hazırdır. Hepimiz iyi kötü şeyler yaşayarak hayatımıza devam ederiz. Bazen güler geçeriz.Bazen sendeleriz,düşeriz,hatta dibi görürüz sonra ayağımızı yere vurup bir kuvvet yukarı çıkarız. Süreç böyle işler.

Yani böyle işlemeli. Ama biz milletçe biraz arabesk olduğumuz için, tam ayağa kalkmışken kendi kendimizi tekrar dibe çekeriz. Hatta bundan zevk alırız.

Geçmişi geçmişte bırakamama ve "kara murat sendromu" da tam burada ortaya çıkar. Birinin yaşadığı tanıdık bir acıda ya da durumda okları hemen kendimiz çevirir "bende,bende aynen!!" demeye başlarız. Aslında o yara kapanmıştır,kabuk bağlamıştır. Ama biz bilmem kaç sene öncesine dönüp o yarayı kendimiz kanatırız.

Burda suçlu olan kimdir,zamanında bunu bize yaşatanın tabi ki payı büyüktür ama en başa dönen aynı acıyı kendimize hatırlatan bizim hiç mi suçumuz yoktur.


Ben diyorum ki,yeteri kadar Kara Murat olduk artık Raga Oktay olma zamanı :)

2 Mayıs 2016 Pazartesi

SHE-RA


She-ra benim çocukluk kahramanlarımdan biri. He-man in kuzeniydi galiba,iyilik savaşçısı. Zeynanın ablası sayılır :)

Şaka bir yana, hepimiz savaşçı prensesleriz. Böyle olmak ister miydik tam olarak bilemiyorum ama pes etmeme ve inadına mücadele etme konusunda bence oldukça iyiyiz.

Öyle  "oooo aşkitom bilmiyorum", "yapamam" ,"ben anlamam", "sen daha iyisini bilirsin" deme yeteneklerimiz olmadığı için ve üç maymun olmadığımız için savaşıyoruz.

İyi ki hayatımız,düşüncelerimiz ,hayallerimiz uğruna savaşıyoruz. Yaşadığımız her şey bize ait ,o hayaller bizim, o umutlar, o acılar . Hepsi bize ait.

İnsanın hayatının kendi kontrolünde olması ne güzel şeymiş.

 Ağa da biziz paşa da...


25 Nisan 2016 Pazartesi

Karardan Bir Yıl Sonra

Bugün "boşanma" ya karar vereli tam bir yıl oldu. Ben safça birkaç günlüğüne evliliğimle ilgili düşünmek için annemlerin yanına gelip, her şeye rağmen yuvam yıkılmasın diye karar verip o eve döndüğümde bana ayrılmaya karara verdiğini ve gerekçelerini sıraladığın sayfaları göstereli tam bir yıl oldu...

Vayyyyy be!!!!!

Normalde çok heyecanlı ve panik olan ben, bu kararı kendimden beklenmeyecek bir olgunlukla karşıladım. Tartışmadık bile, tamam dedim ve ne nasıl olacak onu konuşmaya başladık. Öldürücü darbe bir kaç gün sonra geldi, bağlı hatta bağımlı olduğum adam artık benimle ve çocuğumla aynı evde yaşamak istemediğini söylüyordu. Hiç unutmuyorum şöyle demiştin" Sana karşı hala sevgim ve saygım var, ama bu 14 yıllık hayat arkadaşıma ve çocuğumun annesine karşı duyduğum sevgi ve saygı. Bu sevgi her ne kadar olsa da aynı evde karı koca olarak yaşamamız için yeterli değil." Karar verdik 1 ay sonra boşandık. 3 gün sonra eşyaları topladım ,geldim. Bu kadar basitti.

Sonrası zaten malım,hala ergenlikte olan 40 lı yaşlara yaklaşmış bir adam. Çooook yakışıklı,çoooook mutlu,çoooook işte çoooook...Canı istediği zaman baba, ayda 20 saatlik baba.

Bakıyorum da o zaman canımı acıtan o sözler için şuan herhangi bir hissim yok. Boşluk yani, bunları hissettiğime inanamıyorum. 

Ben o zaman ne kadar ürkek, tedirgin, yalnız ve mutsuzmuşum. Bitmeyen bir girdabın içinde ,bir kara delikte debelenip duruyormuşum....

İyi ki diyorum. İyi ki o kararı vermişiz, daha doğrusu vermişsin. 

O karardan bir yıl sonra ben bambaşka bir yerdeyim...

16 Nisan 2016 Cumartesi

Umut Afyonmuş



Umut etmek hepimiz için bir kurtarıcıdır. İsteklerimizi yerine getirilmesi için umut etmeye başlarız. Olsun ya da olmasın biz umut etmişizdir,olay bitmiştir.

Umut olursa mutluluk,olmazsa hayal kırıklığı demektir. Bazen bile bile boş yere beklemek demektir, hayal kurdurucu gerçekten uzaklaştırıcıdır. 

Bununla ilgili bir yazı okudum ve bana mantıklı geldi. Umut etmek anı kaybetmek,hep geleceği odak haline getirmektir demiş, aynen katılıyorum.

Her şey çok güzel olacak yerine,her şey zaten çok güzel dahası da olursa ne ala demek lazım bence.

Nefes alıyorsak,yaşam devam ediyor demektir. Kendimizi özgürleştirelim, anı yaşayalı. Arada bir de oluruna bırakalım. Su akar yolunu bulur demişler.


8 Nisan 2016 Cuma

Batman Sendromu


Benim uydurduğum bir sendrom. Belki başka bir anlamı da vardır o kadarını bilemem :)

Şimdi "Batman ve Superman: Adaletin Şafağı " filmi sinemalarda oynuyor. Filmi henüz izlemedim ama tek tek kahramanları düşüneyim dedim.

Efenim Superman Kripton gezegeninden gelme bir uzaylı. Gücünü güneşten alan bir üstün ırk. Asla ırkçılık yapmam ama mavi taytın üstüne kırmızı slip giyecek kadar modadan bihaber olan herkes ona hayran, o bir kahraman.

Batman ise bizden biri bir insan, onun özel güçleri yok, ancak kendi yaptığı derme çatma aletler ile yanımızda olmaya çalışan bir anti kahraman. O karanlıkların adamı, o aslında yarasadan korkan ama korkusuyla yüzleşmeye çalışan bir gizli kahraman.

İkisini de severim ama seçmem gerekirse ben Batman ciyim :)

Gerçek hayata döndüğümüzde ; oturduğu yerden ahkam kesen, her fırsatta kocasından şikayet eden ama ayrılmadan korktuğu için hep çocuğunu öne süren bir kadınla ; her şeye rağmen boşanmayı göze alan, eğilmiş ama yıkılmayan ayağa kalkan bir kadın arasındaki ilişkiyi hatırlattı bana.

Aslında ikisi de kadın, ikisi de anne. Ama biri toplum tarafından alkışlanan, diğeri başkalaştırılmaya çalışan kadın. Amaçları aynı, yolları farklı.


2 Nisan 2016 Cumartesi

Bitti

Tam nefes almaya başlıyorum dediğim anda, yavrunun baba hasreti tuttu. Dün gece ayık sayık uyudu, kucağımda baba diye ağladı.

Ağlayarak uyudu.

Sana karşı kalan tüm insani bağlarımda koptu, kırıldı...

Bitti...

1 Nisan 2016 Cuma

Nefes

Dün kızlarla dışarı çıktık, bizim buralarda meşhur olan bir cafe&bara gittik. Bir şeyler yedik, içtik. Mutluydum ama başta bir tedirginlik vardı. Suratımda nasıl bir ifade varsa kızlar "Burayı beğenmedin herhalde." "Sıkıldıysan gidelim."  "İyisin demi." demeye başlayınca dedim kendime ne oluyor, hayırdır.

Aslında yaşadığım, 10 yıllık evlilik süresince bir kere bile böyle bir yere gelmediğimiz, hep işi ve onun istekleri doğrultusunda yaşadığım gerçeğiyle yüzleştim. Giden yıllarım, başkasına adanmış saçma sapan bir hayat, kendimi bu hale nasıl getirdiğimi düşündüm. Hiç isteklerimi dile getirmezdim, hatta artık istemeyi bile unutmuştum. Ben yoktum, sadece bir gölgeden ibarettim.

Boşandıktan sonra kadın olduğumu hatırladım. Dün ilk defa orada birileriyle anlık da olsa göz göze geldim. Ne yalan söyleyeyim  beğenilmek hoşuma gitti. " Seni kadın olarak görmüyorum" lafından sonra oluşan öz güven yıkımını yavaş yavaş onarmaya başladım.

Sonra gece oldu,gece yarısı oldu. Her yer insan doldu, kahkahalar sohbetler. Yedik,içtik, konuştuk, güldük. Ve ben uzun zamandan sonra ilk defa nefes aldığımı hissettim. Ben iyi olmalıyım güçlü durmalıyım, hem anne hem baba olmalıyım diye kendime öyle yüklenmişim ki, dün biraz hafiflediğimi hissettim. Bir çok şey oturmuş, neredeyse çoğu şey yoluna girmiş. Yavru iyi ve mutlu.

Bir baktım, ben de soğuk gece de derin derin nefes alıyorum ve hayat güzel diyorum.

Artık nefes alabiliyorum...

25 Mart 2016 Cuma

Bebelere Gel



Boşanma evresinde arkadaşlarımın tavsiyesiyle "Gone Girl" filmini izledim. 

Beğendim mi ? Kesinlikle, hatta bayıldım. Filmin sonunda "ohhh,yaaaaa,işte bu,noldu cicim...  v.b" düşük seviyede kelimelerle sevincimi belirttim. 

Lakin gerçek hayata döndüğümde ben de dahil çevremdeki kadınların bu tarz durumlarda pek sakin kalamadığımızı, kendimizi dostların omzunda ağlayarak salya sümüğe vurduğumuzu gördüm. Malum duygusal insanlarız.

Neyse, gene ecnebi memleketlerde kadınlar zeki kardeşim, öyle ağlayıp zırlamak yerine bu durumdan pay çıkarıyorlar. İntikam duygusunu ticarete ve paraya dönüştürmüşler. Bakın voodoo bebeği yapmışlar, iğnelerini bile veriyorlar. Renk renk hem de.

Hemen düşündüm,ben de ticarete atılmaya karar verdim. Bu olayı bir adım ileri götürüp eski koca voodoo bebeğinin yanında eski kaynana voodoo bebeği işine de girişeyim diyorum. Bence o daha çok rağbet görür ne dersiniz?

Mesela pazarda şöyle satılabilir :" Gel hanım gel,bebelere gel! Kaynana vudu bebeği geldi. İğneler de bedava,sok sok rahatla" . Reklam da tamam, kaynana bebeğe neler yazılabilir o da artık bizim hayal gücümüze kalmış?

Fikri olan :) 

17 Mart 2016 Perşembe

Astokriş

Edepsizimdir biraz
Sanmayın bu kiraz
Kaçarım dururum
İpin ucunu bulurum

Kaynadı tencere
Olmuyor bu pencere
Cacık da iyi gider
Ayranı yoksa çeşmeye
Ya daha neler
Akıyor bu rimeller

En güzeller
Laleler

Savrulur dururum
Ayy bazen uyuzum
Lüle lüle
Leblebi
Allahım ben buyum

:)

8 Mart 2016 Salı

Canıms yaaa Vol.3

Günlerden bir gün akşam yemeğine köfte yapacaktım, yanlışlıkla tuzu iki kez koymuşum. Sofrayı hazırladım. Köfte ve diğer üç çeşit yemeği sofraya koydum. Kendimce sempatik bir sesle çağırdım " hadi aşkım,yemek hazır"
İşi olduğu için (ışınlanma icadı olsun, kansere çare olsun, atomu parçalama olsun) masaya on dakika geç geldi. Dur yavrum baban gelecek, yemeği birlikte yiyeceğiz diyerek çocuğu beklettim.

Geldi, hepsinden koydu tabağına. Köfteyi attı ağzına " Bu ne yaaa!!!" diye çıkıştı. Yedim, dedim biraz tuzlu olmuş. Herhalde iki kere tuz attım, yarın ben bunu domates sosuyla pişirir tuzunu alırım. Diğerlerinden ye istersen dedim.

Bir hışımla masadan kalktı, "Senden istediğim sıcak bir kap yemek, onu bile yapamayacaksan!!!" dedi ve çalışma odasına kapattı kendini. O güne kadar yaptığım envai çeşit yemekler, sabah 6 da kalkıp yaptığım gözlemeler,sıktığım taze meyve suları biranda yok oldu.

Üzülerek gittim odasına, Özür diledim on kez. Dedim haklısın, çok dikkatsizim. Bir daha olmaz ve buna benzer ezik cümleleri sıraladım. İki gün küstü bana...

Eziklik konusunda doktora yapmışım.Baya bildiğin pas pas olmuşum :)  Şimdi diyorum ki ona:

Canım sen git zıkkımın kökünü ye, ya da eşeğin ayağını ye, ya da ne yersen ye....

Yürüüüü, taş arabası.....

Ohhhh beeeee:)

2 Mart 2016 Çarşamba

İnsanlık Beklentisi

Hepimizin birbirimizden bazı beklentileri var. Sabah birbirimize "günaydın"akşam "iyi akşamlar" demek, asansörde karşılaştığımızda gülümsemek, bunlar yazılı bir yerde olmasa da nezaket kuralıdır , yapılsa iyi olur.

Hafta sonu geldi, dedim ki "Yoğunsun, meşgulsün . Müsait değilsen on beş günde değil,ayda bir gel. Vakit bulursan her hafta gelirsin. Çocuk burada her istediğinde görebilirsin. Yavru iyi merak etme, gözün arkada kalmasın." tamam dedi,.Akşam babasıyla kalmak istememiş gittim aldım. Pazar sabah erkenden gitti,gene 15 günde 12 saat görüştüler.

Hava çok güzeldi, pazar sabah aldım yavruşu dışarı çıktık, çok güzel fotoğraflarını çektim. pazartesi sabah günaydın diyerek attım fotoları, iyi günler kolay gelsin diyerek bitirdim mesajı. Ne kadar sevimli falan demesini bekledim herhalde. Hiç cevap gelmedi. Hiç! Bir "günaydın" ya,acaba bunu hak edecek ne yaptım diye düşündüm. Hatta gene kendimde kusur aradım.

Hala bekliyorum, hala karşımdakinden insanlık bekliyorum. Her şeye rağmen bekliyorum ya,yuh bana yuh !!!

23 Şubat 2016 Salı

Ne Zaferinden Bahsediyorsun Sen Savaşla Aşkı Karıştırmışsın

 Milli marşımız haline gelen,dillere pelesenk olan bu şarkı,hepimizin içinden geçen duygulara tercüman.

Ayrılık aşamalarından daha önce bahsetmiştim. Şimdi ayrılık ve sonrasında dinlenen şarkılar sürecine değinmek istiyorum.


Başlangıç şarkıları: Yaşanılan şokla birlikte gönüllerin asi çocuğu  İsmail Y.K'nın unutulmaz parçası

"Allah belânı versin,
Allah seni kahretsin
Bana gelen sana gelsin yaaar
Hayatımı sen mahvettin,
Acımadın neler çektim
Kader seni de kör etsin.."

dinlenmeye başlanır. Kişi her ne kadar klasik müzik aşığı (!) ve elit olsa da ,bu dönem arabesk dönemidir. En acılı şarkılar defalarca dinlenir. Herkese anlatılır,kendine acınır. Teselli aranır.

İkinci evre şarkıları: Yaşanılan acı o kadar büyüktür ki,şok geçince inkar aşaması başlar.

Bu evre de kraliçe Demet Akalındır 

"Unuttum boyunu, posunu, huyunu, suyunu
Bu aşkın sonunu
Dönersen yalanla, dolanla
Utanma, sıkılma bu eski huyundur"

Zaten sevgim bitmişti,iyi ki ayrıldık. O bırakmasa ben bırakacaktım evresidir. Pop müzik bu dönem için son derece idealdir. 

Üçüncü evre şarkıları: Aşırı mutlu ve enerjik olmaya çalışmak kişiyi yormuştur. Kabuğuna çekilmek ve yalnız kalmak istenir. Bu dönem de Sezen Aksu idealdir

"Anladım, sonu yok yalnızlığın
Her gün çoğalacakHer zaman böyle miydi? Bilmiyorum... Sanki dokunulmazdı çocukken ağlamak"

Uzun uzun düşünülür,duygusal iniş çıkışlar başlar. Eski şarkılar dinlenir.

Dördüncü evre şarkıları: Acının doruk yaptığı,depresyon evresidir. Özlem başlamıştır,geride kalan güzel günler düşünülür.

"Unutmak kolay demiştin alışırsın demiştin
Öyleyse sen unut beni yeter ki benden isteme
Gözlerimde yaş kalbimde sızı unutmadım seni
Unutamadım unutamadım ne olur anla beni"

Barış Manço , Sertap Erener ,Göksel,Sıla dinlenir.Ağlanır,ağlanır ve gözyaşları yavaş yavaş kurumaya başlar.

Beşinci evre şarkıları: Yaşanılanlar kabullenilmeye başlamıştır. Zaman zaman gene başa dönülecek gibi olsa da,sakinleşilmiş ,yeni hayata alışılmıştır.Bu dönemde Şebnem Ferah yüreklere su serper

"Sil baştan başlamak gerek bazen 
Hayatı sıfırlamak
Sil baştan sevmek gerek bazen
Her şeyi unutmak"

Yüksek sesle dinlenir,bağıra bağıra söylenir.Güneş doğmaya,griler renklenmeye başlamıştır. 

Son evre şarkıları: Yeni hayata başlama ve yeniden umut dolma evresidir. Aşka ve sevgiye olan güvensizlik kırılmaya başlamıştır. Ufak bakışmalar ,yeni flörtler başlar.Bu evre de marş olan şarkı :)
 
"Hasretini çekmişlere,tazeyken dul kalmışlara
Alı gülü solmuşlara
Ver ver ver ver
Eyy tanrım bana üç tane
Üç de yetmez beş tane
Beş de yetmez yedi tane
Ver ver ver ver
Ver Allahım ver "

Amin :)


19 Şubat 2016 Cuma

Havale

Uyumadan önce kitap okuduk,dişlerini fırçaladı. Pijamalarını giydi,yatağa geçtik.

Kocaman öptüm. Birden konu döndü dolaştı,

yavruş: Anne,.... ,bugün okulda dedi ki babası onu gece uyumadan önce öpüyormuş.

ben: Olabilir annecim,senin babanın evi ayrı. Gel ben seni iki kez öpeyim.

yavruş: Hayır anne,sen babam değilsin.

ben: Tamam annecim,baban seni görmeye geldiğinde gece onunla kalabilirsin,o da seni uyumadan  öper.

yavruş: Ben hep öpsün istiyorum.

Arkasını döndü,bayağı bir zaman geçti uyudu sandım. Tam kalkıyordum ki "hadi öp " dedi sessizce.

Kocaman bir öpücük verdim,sarıldık uyudu.

O kişiyi de yukarı havale ettim. Küçücük çocuğa şunları yaşattığı için,umarım gerekli mesaj yukarıya ulaşmıştır.


15 Şubat 2016 Pazartesi

Aaaa yoksa haklı mı?

Geçen hafta ufak bir kaçamak yaptım,bir haftalığına şehir dışına çıktı. Çok sevdiğim,can dostum,kader ortağım dediğim arkadaşımın evinde kaldım. O da boşanmış bir anne ve 15 yaşında ergenliğin doruklarında bir kızı var.

Ben hamileyken çok tesadüfi bir şekilde tanıştık onlarla,zor ve yorucu bir evlilik yaşamış,kızına iyi bir rol model, kendi ayaklarının üzerinde duran tanıdığım en güçlü kadınlardan biri. İyi kötü her anımda benimle oldu,benim için yeri ve değeri çok büyük. Kızı benim eskiyi baba figürü yerine koymuştu. Kendi anne babasının evliliği bitse de evlilik güzeldi. Mutlu,eğlenceli,harika bir aileydik ona göre. Eski harika bir eş,ben de onun ileride olmak istediği eğlenceli,mutlu kadındım.

Boşanmamız onu çok etkiledi,bizim şehir değiştirmemiz beni ablası olarak gören ve ergenliğin sorunlarıyla boğuşan biri için çok problem yarattı. İçten içe benim eskiye kin gütmeye,laf sokmalara,ondan bahsedildiğinde dalga geçmeye başladı.

Bu sefer gittiğimde,akşam oturmuş, iki kadeh içerken hep birlikte konuşuyorduk  "Baba çocuk için çok önemli,keşke böyle olmasaydı " dedim. Arkadaşım da " Bunlar baba mı ya!" dedi. Biz tam bunalımın dibini yaşarken birden"Bence bu olayı büyüten çocuklar değil,sizsiniz" dedi. " Yani bizim sınıfta bir sürü arkadaşımın anne babası ayrı ve biz -,aaaaahhhh annem babam keşke boşanmasalardı  aynı evde yaşasa ,diye düşünmüyoruz. Ayrıca, iyi ki annemler boşanmış. Babam olsa biz annemle hayallerimizi gerçekleştiremezdik,mutlaka problem çıkarırdı" dedi.Bayağı konuştu,örnekler verdi. Biz kalakaldık. "Ayrıca,çocuklar anne varsa var. Sen hiç merak etme,yavrunun senin gibi bir annesi var. Olayı dramatize etmeyin sizi gidi arabeskçiler" diye bitirdi ve odasına gitti.

15 yaşındaki bir genç,bana bayağı hayat dersi verdi.Anne babası boşanmış bir çocuğun bana bunları söylemesi bir anlamda iyi geldi. Kendimi daha güçlü hissettim.

Bir hafta geçti, yolculuk uzun sürdü eve  gece varabildim .Baktım kuzu yatağında melekler gibi  uyuyor.Bir haftadır kokusu burnumda tütmüş, kıvrıldım yanına kokusuyla uyudum.,Sabah beni onlarca öpücüklerle uyandırdı.

Sonra dedim ki içimden, biz iyi bir takımız. Birbirimizden başka kimseye ihtiyacımız yok :)

11 Şubat 2016 Perşembe

14 Şubat Sınavı

Abartılmış,şişirilmiş günlere karşıyımdır. "Sevgililer Günü" nün hiç bir zaman önemi olmadı benim için. Belki de uzun zamandır hiç yalnız girmediğim için,bu sene ilk sınav!

Geçen sana bana küpe ve kolye hediye etmişti. Ve 1,5 ay sonra boşanmak istediğini söylemişti. Bazen düşünüyorum hangisi yalan,hangisi gerçekti.

Sevdim,çok sevdim... Ama artık tek başıma sevmekten yoruldum.

Sanırım artık sana veda ediyorum,sadece yavrumun babası olarak nitelendireceğim yere doğru emin adımlarla gidiyorsun.

Acı çektim mi,çoooook. Ama acıdan ölünmüyormuş.

Hayata ,aşka,sevgiye inancım var mı? diye sorarsan

Sanırım baharla birlikte içimde ufak hayaller,kıpırtılar başlıyor.

Kış bitti,bahar geliyor.

Sanırım sınavı geçeceğim,hissediyorum :)

1 Şubat 2016 Pazartesi

Ufak Çıkarımcıklar

Boşanmış bir anne olarak henüz birinci yılımı tamamlamasam da, benim de ufak tefek çıkarımlarım oldu. Birazını paylaşayım.

1)Yaşanan şokla birlikte felsefi düşüncelere geçiş evresi.




2) Facebookta ilişki durumunu değiştirme ve "sadece ben" yapma evresi.

 

3)Gözleri kan çanağı yaparcasına sosyal medyada onu stalklamak ve bunu yaparken gizlice yaptığını sanıp her yerde kendini ifşa etme evresi.



4)Her şeyin onu hatırlattığı, 7/24 ondan bahsedildiği ağlama evresi.



5)" Zamana bırak. Zaman her şeyin ilacı "diyenlere kazanla kızgın yağ dökme isteği evresi.














6) Yaşanılan acıdan dolayı bunu bastırabilmek için sürekli sevgiyle ve aşkla dalga geçme evresi.




7)"Bir gün gelecek ayaklarıma kapanacak ! Ben artık iyiyim,şimdi üzülme sırası onda !" atlattım ben yaaaa evresi.




8)Erkekleri yerden yere vurup,onlarla dalga geçme evresi.



9) Ortada bir çocuk varsa, zamanla dinginleşme ve evlada sarılma, en büyük aşkın evlada duyulan aşk olduğunu anlama evresi.


10)Sakinleşme,intikam planlarını rafa kaldırma. Beddua etmeme ama " Yarına kalacak ama yanına kalmayacak. İlahi adalete güveniyorum "evresi.



11) Bir kere olmadı diye sevgiden aşktan vazgeçilmemesi gerektiğini anlama yeniden aşık olabileceğine inanma evresi.



Sanırım bundan sonra aşk geliyor. Henüz oraya geçmedim :)



28 Ocak 2016 Perşembe

Ben,Sen,Sen,Sen,Sen

"Kişi zamiri" nedir desem?

Bizim aklımıza tdk daki şu tanım gelir :Kişinin yerine kullanılan zamir, şahıs zamiri 

"Ben, sen, o, biz, siz, onlar."

Öyle insanlar vardır ki kişi zamiri sadece "ben" dir. Tanıdık geldi değil mi :) O kişiler  karşınızda "ben,ben,ben,ben,ben,ben" dedikçe  siz de "ben,sen,sen,sen,sen,sen" demeye başlarsınız.

Bu kişiler tüm enerjinizi,yaşama sevincinizi,umutlarınızı,sevginizi,neşenizi sömürürler. Sizin yaptığınız espiriyi bile sahiplenir,yaratıcı bulunan fikirlerinizi bile kendininmiş gibi başkalarına anlatırlar.

Bir süre sonra öğrenilmiş çaresizlikten mi yoksa cam tavan sendromundan mıdır bilinmez,siz bu duruma alışırsınız. Başkalarının gözüne batan sizin için önemsizdir. Binbir bahane bulur onu haklı çıkarmaya çalışırsınız.

Güzel bir ağaçken,yavaş yavaş kurumaya başlarsınız . Hastasınızdır ama haberiniz yoktur.Her olay bir tomurcuğu daha kurutur,hastalık tüm ağaca yayılmıştır. Böyle kuruyup gideceğim herhalde derken...

Bir şey olur,bir güç sizi kendinize getirir. O kuruyan dalları keser,acır hem de çok. Tüm dalları kesilmiş bir ağaç gibi çaresiz ve yalnız hissedersiniz kendinizi. Tam da o an kış gelir,üstünüze kar yağar. Acınız daha da artar,üşürsünüz,korkarsınız.

Sonra birden gökyüzünden güneş sizi selamlar.Bahar gelmiştir,tüm karlar erir.Eriyen karlar tüm kalan hastalığı da temizlemiştir.Birden kendinize bakarsınız ki kopan o dalların yerine yeni tomurcuklar çıkmış.

Çok daha sağlam,çok daha sağlıklı...

Ve dersiniz ki ; "ben,ben,ben,ben,ben,ben" değil bence artık "eben" ;)




27 Ocak 2016 Çarşamba

Dip

Bazen dil bir şey söyler kalp başka bir şey. Ağzımızdan çıkanlar keşke kalbimizden de çıksa,hemen çıkabilse.

Hemen iyileşeyim istedim,hemen çıkayım o karanlıktan. Ama dip gözükmeden,ayağını vurup çıkamıyormuşsun. Olmuyormuş.

Dipteyim,karanlık ve acı. Baktım da karanlıkta canavar zannettiklerim sadece gölgeymiş. Canavar yokmuş,kendi gölgemden korkmuşum.

Bu işin raconu buymuş. Kirpiklerimden ayak ucuma kadar canım yandı,etlerim kopuyor zannettim. Kalbim acıdan patlayacak sandım. Ama baktım sonu yok,daha aşağısı yok.

Derinlere indim,şimdi nefes alma vakti.

Ayağımı yere vurdum,güç aldım ve yukarı çıkmaya başladım...

Ha gayret :)

21 Ocak 2016 Perşembe

Neyini Özlüyorsun?

Her ne kadar 2016 yılının bizim için iyilik,güzellik,barış ve umut dolu olacağına inancımız devam etse de, bazen motivasyonumuzun düştüğü zamanlar oluyor.

Geçenlerde baktım uzun zamandır depresyona girmiyorum,dedim kapıdan bir bakıp çıkayım :)
Depresyon şarkıları dinledim,bayağı zorladım kendimi. Kardeşim karşımda,dedim ki:

ben: Offffff kötüyüm!

kardeşim: Aaaa belli olmuyor,ne oldu ?(umursamadan bilgisayarın ekranına bakarak cevap verdi)

ben: Depresyondayım ya,onu özlüyorum ühühhühhhhhüü (hafif gözlerde yaşarma)

kardeşim: Neyini özlüyorsun?

O an düşündüm,neyini özleyebilirim?

Tatlı dil,yok. Güler yüz ,ıı ıhhhh. Ruhumun okşanması,evlerden ırak. Anlayış,o da ne. Sevgisini belli etme,odundan hallice. Değer verilme,ekside. Huzur, o zaten bünyesine aykırı. Mutluluk,yaşam felsefesi dışında.

Düşündüm,düşündüm. Sadece sarılmasını özledim,o da sanırım kış diye. Polar sabahlık aldım özlemim geçti.

Bayağı sıcak tutuyormuş :) Tavsiye ederim.

9 Ocak 2016 Cumartesi

İlkler

Aralık ayı beni derinden sarstı. Bir çok ilki yaşadım. Bir hafta tatili vardı buradaydı. Otelde kaldı yavruyu alıp verirken hep sohbet ettik. Bu "arkadaş" muhabbetinin beni bunalttığını fark ettim.

 Babası burada diye ocak ayında olan doğum gününü kreşte kutladık. Konuştuk,ben konuştum o kaçtı,ben sordum o daha da kaçtı. Derken yılbaşı akşamı geldi,yavruyu getirdi. Sanki iki yabancı gibi birbirimize "mutlu yıllar" diledik. O otele ailesinin yanına döndü. O bambaşka bir hikaye.

Neyse akşam yavruyla ailecek güzel bir yemek yedik,o erkenden uyudu.

14 yıldan sonra ilk kez yeni yıla onsuz girdim. Gittim uyuyan yavrunun yanına ona sarıldım ve el ele saydım içimden "10-9-8...3-2-1" diye. Olmak istediğim yer burası dedim...

00.03 de bana "mutlu yıllar :)" diye mesaj atmış. Önceden olsa heyecanlanırdım,baktım baktım bir daha baktım. Yazdım "sana da" .


İlkler yılı olacak 2016 hoş geldin  :)