19 Mart 2017 Pazar

Finiş :) Deterjan Olmayan

Aslında yazıları taslağa çevirmiştim ama son bi kez yayınlayayım dedim, bir süre sonra belki blogu toptan silmeyi düşünüyorum.

Ben döngümü tamamladım. Gideceğim daha çok yol olduğunun farkındayım ama çok yol katettiğim de bir gerçek.

Buraya yazmak bana çok şey kazandırdı. Duygularımı döktüm, yazdıkça rahatladım.Yazdıkça ne kadar değiştiğimi gördüm. O, zaman denen kavram, ne kadar muhteşem bir şeymiş anladım. En önemlisi bana harika ve eşi benzeri bulunmaz bir dost kazandırdı.Yaralarımız öyle aynıymış ki, öyle yardımcı oldu ki bana, onda öyle kendimi buldum ki ona ne kadar teşekkür etsem az...

Seni seviyorum güzel kadın, kızıl kraliçem :)

Bu blogu açmama sebep olan sen, eski aşkım, eski kocam, eski sevdiğim.Yolun açık olsun senin de...

Çok sevdim, çok aşık oldum, boşandım, anne oldum, boşanmış anne oldum, yalnız anne oldum ama aslında hepsi ben oldum...

Sonra baktım ki ayrıştırmak değil önemli olan; toparlanmak. Ben her şeyden önce benim, medeni durumum, çocuğumun olup olmaması benim asıl kimliğim değil, bir parçam.

Belki dünyada bunları yaşayan tek kadın, boşanan tek anne, tek yalnız anne, en acılı anne benim diye düşünebilirsin ama değilsin inan. Adımız, sanımız, yaşadıklarımız biraz farklı olsa da inan ayrık değil, kesişim kümeleriyiz biz :)

O yüzden önce kendine inan ve değişmek için bir adım at.

Sen boşandın, ben de boşandım ama bitti. O yükü taşıma omuzlarında, kendine bir ceket olarak giyme onu. Hayatının sonuna kadar bekar ya da boşanmış anne değilsin sen, sen birisin, adın, sanın var, kimliğin, kişiliğin var. Kendi hayatın var, sahip çık ona :)

Anka kuşu misali,öl ve küllerinden doğ, diril ve yeni hayatına başla...

Nasıl desem;

Başka bi yerde, başka bi kimlikle yeniden görüşmek üzere, şimdilik,

ELVEDA...


29 Ağustos 2016 Pazartesi

Hello Mello

Efenim kocaman bir yaz tatili bitmek üzere...Nasıl geçti  yaz azıcık yaz çiz dedi bir arkadaşım,vallahi 1945 sonrası sanat akımları gibiydi. Adeta modern sanatı yaşadım.

Kübizm olsun,dadaizm olsun,sürrealizm olsun,pop-art olsun,happening  ve kavramsal sanat tadında bir yazdı. Her şeyden bir parça vardı .

Aslında hayat sanat gibi, tadımlık olarak veriyor her şeyi .

Neresinden tuttuğun,hangi pencereden bakmayı ve neyi görmek istediğinle alakalı.

Geçen sene bu bloğu açmama sebep olan o bitmeyeceğine inandığım acı bitti,ufak bir sızı kaldı sadece. Kendimimi kandırıyorum diye bayağı yokladım ama yok yani,gerçekten bitmiş.

Kolay mıydı? Asla!

Acıttı mı? Çooookkkkk...

Teğet geçmedi,tam merkezden geçti,ama geçti...

Hayata bambaşka bakmamı sağladı bu durum. Kendimi tanıdım,hayatla yüz yüze geldim,insanları tanıdım,zaman kavramının anlamını öğrendim. Bana kattığı çok şey oldu.

Hani sanat akımı deyince rönesans gelir ilk akla,ya da realizm ya da romantizm. Ama anladım ki bambaşka çok daha değişken ve kendimizi bulacağımız kalıplar arasına sığmayan ve sınırlandırılmayan başka akımlar da varmış.

Bırakalım artık evli anne,boşanmış anne, yalnız anne,kavramlarını. Kendime de diyorum bunu,annesin ya sen anne,medeni durumun anneliğinin başına gelebilecek bir ek değil.

Sen anneysen çocuğunla ailesin, reklamlardaki anne,baba,çocuk kalıbına girmek zorunda değilsin. Başka bir akımsın sen,bırak kendini onlarla kıyaslamayı.

Onlar romantizmse sen kübizmsin,her şey olması gerektiği gibi değildir senin hayatında. Daha yaratıcısınndır,daha cesursundur,daha farklı bir bakış açısıyla bakarsın hayata.

Yenilik lazım,değişim lazım.

Acıysa çek,iliklerine kadar hisset acıyı,ağlamaktan gözlerin kanasın. Acısın,ağla ağla bitsin. Gözyaşlarını sil,yüzünü yıka ve güneşe dön yüzünü.

"Bitmeyen bir şey sonsuza kadar uzar" diye yazmıştı çok sevdiğim bir yazar. İşte o acı bitsin ki uzamasın,yeniden doğabilmek acıları unutabilmek için tüketmek bitirmek gerekiyor.

Bırakın acı aksın,gitsin,içinizdeki rengarenk boyaları karıştırın. Her şey göründüğü gibi olmak zorunda değil,kendi sanatınızı kendi renginizi kendiniz yaratın...

Modern sanat da gerçekten çok güzel :)











29 Haziran 2016 Çarşamba

Su Gibi...

Yazmayalı bayağı bir zaman olmuş. Hayat akıp gidiyor,zaman geçiyor, olmaz denenler oluyor, beklentiler değişiyor, güneş doğuyor, yıldızlar parlıyor...

Bitirmenin, veda etmenin, yoluna devam etmenin hazzını yaşıyorum bu ara. Hayat da bana bambaşka bir şekilde göz kırpıyor.

Ne yaşarsanız yaşayın,inanın geçiyormuş. Çoooook uzaklarda kalıyormuş o hisler, yerini yepyeni duygular alıyormuş. Şimdi sol kolunuzu uzatın sağ kolunuzla omzunuza pış pış yapın ve kendinize deyin ki " Aferin" .

Önce kendini sevmekle başlıyormuş her şey,kendimizi sevelim ki sevmenin ne demek olduğunu bilen çocuklar yetiştirebilelim. Sevmeyi bilsinler ki bizim yaşadıklarımızı başkasına yaşatmasınlar.

Sadece sevin...Sevginin açamayacağı kapı yok.

Ve hayatla savaşmayın,hayatın akışına inanın. O acı çekerken aradığımız ilahi adalet var ya,gelecek. Ne zaman bilmiyorum, ben de bekliyorum. Ama onu bekleyerek ömür geçmez,evrene bırakın o elbet gerekeni yapacaktır.

Ben yüzümü güneşe dönmeye çalışıyorum, kolay mı? Değil. Ama bu bir seçim...

Ben iyiyi seçiyorum,savaş baltalarımı indirmek istiyorum...

Başka birinin acısını,mutsuzluğunu,huzursuzluğunu isteyerek hayat geçmez. Ona hayat denmez.

Su gibi olmak lazım, akışkan, sonsuz, özgür...



4 Haziran 2016 Cumartesi

Bu Hayat Bizim

Eski evimde yaşarken karşımızda çok sevdiğim bir komşumuz vardı.10 senedir oğlu ile yalnız yaşıyordu .15 yaşında yakışıklı mı yakışıklı,eğitimli,kültürlü,saygılı,sevgili muhteşem bir oğul yetiştirmişti. 50 yaşında olmasına rağmen 35 den fazla göstermiyordu.

Boşanma kararını verildikten sonra bir akşam onunla konuşmaya gittim,dediği şeyler hala kulaklarımda.

"Boşanalım" kelimesini kim söylemiş olursa olsun,buna kadın karar verirmiş dedi. Hem de 1,5 sene önce. O zaman düşünmüştüm evet belki bizde de durum böyleydi.

Ben anlattım,o sessizce dinledi. Bazen güldüm,bazen ağladım ama bir anne bir kadın olarak ondan bana yol göstermesini istedim.

Bana muhteşem bir bitki çayı yaptı ve anlatmaya başladı.

Evlilik zor,hele bu devirde. Ben boşanalı 10 sene oldu,inan her geçen sene bir öncekinden daha kolay ve sorunsuz geçti. Senin sadece medeni halin değişiyor,hala aynısın hala annesin. Ben boşandıktan sonra var oldum,kendimi buldum. İşlerim düzeldi,hayatıma istediğim gibi yön verebildim. Kolay mıydı,zordu ama her anına değdi. 

Sana öğüt değil ama verebileceğim iki tavsiye var, dedi.

Birincisi, asla oğlunla eski eşin arasında köprü olmaya çalışma,bırak babası ne kadar babalık yapacağına kendi karar versin. Bu senin görevin değil,dedi.Sen sadece annesin, hem anne hem baba olmak zorunda değilsin,onun bir babası var. Ne yaşarsan yaşa asla babasıyla ilgili onun yanında  saygısızca davranma,ne ona ne başkasına karşı. Unutma sen o adamı sevdin,sen o adamdan çocuk yaptın. Öküz öldü ortaklık bozuldu mu,kimse sütten çıkmış ak kaşık değildir,önce sakin ol savaş baltalarını indir.

İkincisi vaktinin ve naktinin yarısını kendine yarısını çocuğuna harca, dedi. Yeni hayatını bu düzene göre kur. Bir süre sonra oğlun büyüyecek ve kendine ait bir hayatı olacak. Ama ben sana şunu yaptım,yemedim yedirdim,giymedim giydirdim,ömrümü sana harcadım dememek için kendine de bir hayat kurman lazım. O boşanmış ağlak kadın moduna pek girmemeye çalış .Yoksa üstünden yıllar geçse de hala boşandım da ,bana şunu da yaptı da bunu da yaptı da der,bununla beslenmeye çalışırsın .Biten evlilik,sen değilsin,hayatın değil.

Hayat güzel ve yaşanmaya dair,bu senin hayatında ikinci bir şans. Ben boşanmama öyle baktım ve kendimi hayatımı ona göre şekillendirdim,dedi.

Şimdi düşünüyorum da,ne kadar teşekkür etsem az...

Dediği her şeyin altına imzamı atarım.

Aynen ve şiddetlice katılıyorum...

Unutmayalım ki, ne olursa olsun bu hayat hala bizim.



30 Mayıs 2016 Pazartesi

Medusa


Medusa, Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı,keskin dişli,çirkin dişi canavar.

Medusa,böyle doğmamıştır. Bir ölümlü olarak dünyaya gelen güzeller güzeli Medusa, kendisine aşık olan Posedion tarafından Athena  tapınağına kaçırılmıştır. Bunun üzerine Athena kıskançlık krizine girmiş ve güzeller güzeli Medusa'yı saçları yılan,sivri dişli, gözlerine bakanı taşa çeviren bir canavar haline getirmiştir.

Medusa da bu yaşadığı haksızlıktan dolayı, içinde kalan iyiliği tamamen unutmuş ve  ruhen de bir canavara dönüşmüştür.

Medusa isteyerek dönüşmemiştir, dönüştürülmüştür.

Hepimiz iyi kötü şeyler yaşıyor ve bazen isteyerek bazen de istemeden dönüşüyoruz. Şekil değiştiriyoruz,dönüştürülüyoruz.

Ama...

Neye dönüştüğümüz çok önemli. Haksızlığa uğradım derken haksızlık yapmak, özgürlük beklerken kısıtlanmak,suçu hep başkalarında aramak da bir bakıma Medusa'ya benzemeyi andırıyor.

Kimimiz maddi ya da manevi ağzımızda altın kaşıkla doğduk, kimimiz doğmadık. İyi ya da kötü birini sevdik,evlendik. Hatta o kadar sevdik ki çocuk sahibi olduk. Evliliklerimiz bazı sebeplerden dolayı bitti. Ama biten evlilik,hayat değil. Kimimizde artı bonus var,evlat var. Biz hala o eski biziz,birinin dostu,birinin komşusu,birinin kızı,birinin kardeşi,birinin eski aşkı.

Biz hala biziz, sadece anne değiliz. Ya da sadece evli,boşanmış,bekar,yalnız kadın değiliz kadınız.

Biz bir bütünüz bunlarsa sadece parçalarımızdan bir kaçı.


16 Mayıs 2016 Pazartesi

Picasso


Orijinal adı "Girl Before a Mirror" olan Picasso'nun bu tablosu kübizmi en iyi ifade eden eserlerden biridir.

Resmin kahramanının Picasso'nun 30'lu yıllardaki sevgilisi Marie-Therese Walter olduğu düşünülmektedir. Picasso genç kadının ayna karşısında zamanla oluşacak fiziksel ve ruhsal dönüşümünü resmetmiştir.

Bu sanat akımlarından kübizme örnektir.  Picasso'nun "Hayal edebileceğiniz her şey gerçek" sözü de bu akımı özetler niteliktedir.

Ben en çok kübizmi severim.

Kübizm hayatın ve sanatın olması gerektiğinin dışında da olabileceğini söyler.

Aslında öyle olmalı,farklılıkları ayrıştırmak yerine kaynaştırmalı.

Toplum için de geçerli olmalı bu,evli ya da boşanmış anne annedir,kadınsa kadın. O kadını tanımlamaz sadece medeni halinin teferruatıdır. Evliysen de bekarsan da kuş kondurmazlar ne sana,ne bana ne de çocuklarımıza.

Farklılıklarla çeşitlendirip, normal denilen kalıbın dışına çıkabilsek çok daha farklı bakabileceğiz hayata olaylara hatta kişilere.



11 Mayıs 2016 Çarşamba

Kara Murat Benim!!


Evet,bugün bahsetmek istediğim durum benim tabirimle "kara murat sendromu".

Hayat  denen şey çok sürprizli olduğu için her an bize "nanik" yapmaya hazırdır. Hepimiz iyi kötü şeyler yaşayarak hayatımıza devam ederiz. Bazen güler geçeriz.Bazen sendeleriz,düşeriz,hatta dibi görürüz sonra ayağımızı yere vurup bir kuvvet yukarı çıkarız. Süreç böyle işler.

Yani böyle işlemeli. Ama biz milletçe biraz arabesk olduğumuz için, tam ayağa kalkmışken kendi kendimizi tekrar dibe çekeriz. Hatta bundan zevk alırız.

Geçmişi geçmişte bırakamama ve "kara murat sendromu" da tam burada ortaya çıkar. Birinin yaşadığı tanıdık bir acıda ya da durumda okları hemen kendimiz çevirir "bende,bende aynen!!" demeye başlarız. Aslında o yara kapanmıştır,kabuk bağlamıştır. Ama biz bilmem kaç sene öncesine dönüp o yarayı kendimiz kanatırız.

Burda suçlu olan kimdir,zamanında bunu bize yaşatanın tabi ki payı büyüktür ama en başa dönen aynı acıyı kendimize hatırlatan bizim hiç mi suçumuz yoktur.


Ben diyorum ki,yeteri kadar Kara Murat olduk artık Raga Oktay olma zamanı :)