Yazmayalı bayağı bir zaman olmuş. Hayat akıp gidiyor,zaman geçiyor, olmaz denenler oluyor, beklentiler değişiyor, güneş doğuyor, yıldızlar parlıyor...
Bitirmenin, veda etmenin, yoluna devam etmenin hazzını yaşıyorum bu ara. Hayat da bana bambaşka bir şekilde göz kırpıyor.
Ne yaşarsanız yaşayın,inanın geçiyormuş. Çoooook uzaklarda kalıyormuş o hisler, yerini yepyeni duygular alıyormuş. Şimdi sol kolunuzu uzatın sağ kolunuzla omzunuza pış pış yapın ve kendinize deyin ki " Aferin" .
Önce kendini sevmekle başlıyormuş her şey,kendimizi sevelim ki sevmenin ne demek olduğunu bilen çocuklar yetiştirebilelim. Sevmeyi bilsinler ki bizim yaşadıklarımızı başkasına yaşatmasınlar.
Sadece sevin...Sevginin açamayacağı kapı yok.
Ve hayatla savaşmayın,hayatın akışına inanın. O acı çekerken aradığımız ilahi adalet var ya,gelecek. Ne zaman bilmiyorum, ben de bekliyorum. Ama onu bekleyerek ömür geçmez,evrene bırakın o elbet gerekeni yapacaktır.
Ben yüzümü güneşe dönmeye çalışıyorum, kolay mı? Değil. Ama bu bir seçim...
Ben iyiyi seçiyorum,savaş baltalarımı indirmek istiyorum...
Başka birinin acısını,mutsuzluğunu,huzursuzluğunu isteyerek hayat geçmez. Ona hayat denmez.
Su gibi olmak lazım, akışkan, sonsuz, özgür...
Hayatına anlam katan yavrusuyla birlikte bambaşka bir hayata başlayan ve yeni başlangıçlar yapan bir annenin,içini döktüğü yer :) Yalnızlık lafın gelişi...
29 Haziran 2016 Çarşamba
4 Haziran 2016 Cumartesi
Bu Hayat Bizim
Eski evimde yaşarken karşımızda çok sevdiğim bir komşumuz vardı.10 senedir oğlu ile yalnız yaşıyordu .15 yaşında yakışıklı mı yakışıklı,eğitimli,kültürlü,saygılı,sevgili muhteşem bir oğul yetiştirmişti. 50 yaşında olmasına rağmen 35 den fazla göstermiyordu.
Boşanma kararını verildikten sonra bir akşam onunla konuşmaya gittim,dediği şeyler hala kulaklarımda.
"Boşanalım" kelimesini kim söylemiş olursa olsun,buna kadın karar verirmiş dedi. Hem de 1,5 sene önce. O zaman düşünmüştüm evet belki bizde de durum böyleydi.
Ben anlattım,o sessizce dinledi. Bazen güldüm,bazen ağladım ama bir anne bir kadın olarak ondan bana yol göstermesini istedim.
Bana muhteşem bir bitki çayı yaptı ve anlatmaya başladı.
Evlilik zor,hele bu devirde. Ben boşanalı 10 sene oldu,inan her geçen sene bir öncekinden daha kolay ve sorunsuz geçti. Senin sadece medeni halin değişiyor,hala aynısın hala annesin. Ben boşandıktan sonra var oldum,kendimi buldum. İşlerim düzeldi,hayatıma istediğim gibi yön verebildim. Kolay mıydı,zordu ama her anına değdi.
Sana öğüt değil ama verebileceğim iki tavsiye var, dedi.
Birincisi, asla oğlunla eski eşin arasında köprü olmaya çalışma,bırak babası ne kadar babalık yapacağına kendi karar versin. Bu senin görevin değil,dedi.Sen sadece annesin, hem anne hem baba olmak zorunda değilsin,onun bir babası var. Ne yaşarsan yaşa asla babasıyla ilgili onun yanında saygısızca davranma,ne ona ne başkasına karşı. Unutma sen o adamı sevdin,sen o adamdan çocuk yaptın. Öküz öldü ortaklık bozuldu mu,kimse sütten çıkmış ak kaşık değildir,önce sakin ol savaş baltalarını indir.
İkincisi vaktinin ve naktinin yarısını kendine yarısını çocuğuna harca, dedi. Yeni hayatını bu düzene göre kur. Bir süre sonra oğlun büyüyecek ve kendine ait bir hayatı olacak. Ama ben sana şunu yaptım,yemedim yedirdim,giymedim giydirdim,ömrümü sana harcadım dememek için kendine de bir hayat kurman lazım. O boşanmış ağlak kadın moduna pek girmemeye çalış .Yoksa üstünden yıllar geçse de hala boşandım da ,bana şunu da yaptı da bunu da yaptı da der,bununla beslenmeye çalışırsın .Biten evlilik,sen değilsin,hayatın değil.
Hayat güzel ve yaşanmaya dair,bu senin hayatında ikinci bir şans. Ben boşanmama öyle baktım ve kendimi hayatımı ona göre şekillendirdim,dedi.
Şimdi düşünüyorum da,ne kadar teşekkür etsem az...
Dediği her şeyin altına imzamı atarım.
Aynen ve şiddetlice katılıyorum...
Unutmayalım ki, ne olursa olsun bu hayat hala bizim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)